Nereye Koşuyoruz?
Biraz Soluklanıp Düşünelim…
Çocuğunuza "Gelecekteki hedefin nedir?" diye soruyorsunuz ve o da size "Büyüyeceğim." diyor. Sonra siz de "Peki, büyüyünce hedefin ne olacak?" diye tekrar soruyorsunuz ve bu defa cevabı "Daha da fazla büyüyeceğim." oluyor.
İşte kendine gerçek bir amaç belirlememiş salt büyümeye odaklı bu çocuk da olabildiğince fazla paraya en kısa sürede ulaşarak en büyük olmayı hedefliyor. Bunun için zaman zaman istemediği meslekleri seçiyor, inanmadığı işlere giriyor, kendi öz değerlerine aykırı hareket ediyor ve uygunsuz teklifleri kabul ediyor. Finansal olarak en büyük olabilmek adına herkesi ve her şeyi satın almaya, onlar üzerinde hakimiyet kurmaya başlıyor. Şayet başarılı olabilirse zamanla büsbütün hedonist dürtülerin güdümüne kapılarak kendi konforu için kaynakları delice tüketmeye ve büyüklüğünü gösterişle ortaya koyarak finansal gücünü ispat edebilmeye odaklanıyor. Böylece kendi amaç ve değerlerini hiçe sayarak zamanla dejenere oluyor ve yitiklik yaşıyor. Hem kendini gerçekleştirme fırsatını tepiyor hem de delice tüketerek çevreyi sömüren, gösteriş meraklısı ve kendi çıkarları için çevresine dikta eden bir tirana dönüşüyor.
İşte bu, kapitalizmin karanlık yüzü.
Kapitalizimin “for-profit” yani kâr için varoluş yaklaşımı beraberinde böylesi amaçsız bir döngüyü getirdi. Kapitalizm özü itibariyle büyümeye odaklandı ancak bu büyümeyi kâr etmek ve vergi ödemek dışında net ve belirgin herhangi bir sosyal amaçla ilişkilendirmedi. Kanseri andıran bu amaçsız büyüme odağı şirketleri zaman zaman yaşama rağmen var olan yapılara dönüştürdü. Kâr maksimizasyonu için her yol mübah sayıldı. Ne demişti Nobel ödülü sahibi ve monetarizimin öncüsü ünlü ekonomist Milton Friedman: "Devletlerin piyasa verimliliğine yasal düzenlemeler ile getirdiği kısıtlamları çiğnemeye yolsuzluk denir."
İşte kanunları bile kendisine engel gören bu hızlı büyüme arzusu ve teşviği insanları da amaçları ve değerleri yok sayan, her ne pahasına olursa olsun hızla büyümeye, biriktirmeye, stoklamaya ve ardından da toplayabildiği kaynaklar üzerinden gösteriş yapmaya ve çevresindeki her şeyi ve herkesi kontrol etmeye odaklı kişilere dönüştürdü. Hep birlikte dünya kaynaklarını birbirimizle yarışır bir hızda tüketmeye odaklandık. Bugün büyüme planını bir amaçla ilişkilendirmiş olsun olmasın çoğu şirketin gerçek hedefleri aslında bunlar. Üst yönetimlerine, kurucu ve yatırımcılarına gösterişli bir yaşam sunmak ve yine bu kişilerin şirketin kaynakları ile yaşam üzerinde kontrol kurabilmesine olanak tanımak.
Bugün amaçlardan ve değerlerden yoksun bu hızlı büyüme odağının yaşama verdiği zararlarla hayatın her alanında karşılaşıyoruz. Tüketim ve gösteriş yarışı bizi dokuz gezegensel sınırın altısının aşıldığı, yılda kırk bin türü imha ettiğimiz bir altıncı yok oluşun arifesine getirdi. Stephen Hawking'e göre insanlık dünyadaki son yüzyılını yaşıyor olabilir.
2023 yılında Science Advances dergisinde yayımlanmış bilimsel makalede, insan ırkının dünyadaki varlığının devamı için gerekli
dokuz gezegensel sınırdan (Biyosfer Bütünlüğü, İklim Değişikliği, Yeni Varlıklar, Stratosferik Ozon Tükenmesi, Atmosferik Aerosol Yüklenmesi, Okyanus Asitlenmesi, Biyogeo-kimyasal Akışlar, Tatlısu Değişimi, Arazi Kullanım Değişimi) altı tanesinin aşılmış olduğu ortaya konmuştur.
Herkesi ve her şeyi ele geçirme, büyüme ve kontrol etme odağımız, servetin %60'ının %1'in elinde öbeklendiği ve dünya nüfusunun yarısının günlük 1-8 dolarlık aralığındaki bir hane geliriyle ağır sefalete terk edildiği bir düzeni de beraberinde getirdi. Artık gelirlerimiz kral ve kraliçeler döneminden bile daha orantısız. Verilerimiz GAMAM olarak tanınan Google, Apple, Microsoft, Amazon ve Meta'nın tekelinde. Bu çarpıklıktan haberdar uluslararası toplum da egemenleşen ve tekelleşen güçlerden rahatsız. Örneğin, Gallup tarafından ABD'de 2020 yılında yürütülen anket çalışmasında sosyalizme sempatinin 18-29 yaş grubunda %50'ye yükseldiği dikkat çekti. Ancak gençlerin sosyalizmden anladığı Sovyetler Birliği ya da komünizm benzeri bir model değil. Gençler bu kelimeden esasen çevreyi gözetmeyi, küçük işletmeleri ve vatandaşları korumayı çıkarımlıyorlar. Gallup’un 2021 yılındaki bir başka araştırmasına göre ABD’de halk küçük işletmelere %97, serbest girişimlere %84 güven duyarken, büyük şirketlere %46, federal hükümete ise sadece %38 oranında güveniyor. Halk federal hükümetin her bir doların 51 centini ziyan ettiğini düşünüyor.
PurposePact inisiyatifi bu gidişe bir dur diyebilmek adına başlatıldı. Biz her kurumun kendi manifestosunu ilan ederek yaptığı işin merkezine bir sosyal problemle mücadeleyi almasını, bunu bir manifesto ile açıklamasını, bu amaca uygun ürün ve hizmetler geliştirmesini, bunları yaygınlaştırarak daha fazla canlının hayatına dokunmasını ve tüm kaynaklarını da bu amaca adamasını talep ediyoruz. Böylece her şirketin finansal olarak büyümesinin hepimize fark yaratan ürünler ve hizmetler olarak geri döneceğine ve bunun da yaşamı iyileştireceğine inanıyoruz.
Şirketler kurucularına ve paydaşlarına gelir yaratan, müşterilerine ürünler ve hizmetler sunan bir varlık olmanın ötesinde bir anlayışı, felsefeyi üzerinde taşıyan, dünyayı iyileştirme misyonu ile çalışan kollektif yapılara dönüşmeliler. Her şirket ürettiği ürün ve hizmetler nazarında sosyal meselelerle içtenlikle mücadele eden bir kaleye dönüşmedikçe, katlanan nüfus, azınlığın elinde öbeklenen devasa güç ve sonsuz hazları tatmine dayalı ekonomik modelimiz ile sosyal meselelerle başa çıkabilmemiz pek gerçekçi gözükmüyor.
Unutmayalım ki; Mustafa Kemal Atatürk'ün de söylediği üzere, aslında, "her fabrika, bir kale."
Sosyal fayda yaratmak dernek ve vakıfların işi değil mi?
Bu işleri neden onlara bırakmıyoruz?
Kanada ve ABD’de derneklerin en büyük problemleri kadrolarının ufak olması ve gönüllülerden oluşan ekiplerinin de sürekli değişmesi!
Rakamlar Kelimelerden Fazlasını Söylüyor:
- 1 -
2022 itibariyle ABD’deki derneklerin en büyük problemleri %43.37 oranında operasyonel maliyetlerdeki yükseklik, %41.07 oranında gönüllü sayısındaki azlık, %40.11 oranında nitelikli çalışan bulamamak ve %30.12 oranında da gönüllü personelin sürekli değişimi oldu.*
Çünkü, gönüllülük faturaları ödemiyor. Bu sebeple de gönüllüler para kazandıkları ve geçimlerini sağladıkları asli işlerinin yanında bu sosyal meselelerle yeterince ilgilenemiyorlar.
- 2 -
ABD’de 60 milyon gönüllü 2021 yılında ortalamada 67 saatini sosyal sorumluluk ile ilişkili işlere ayırdı*. Oysa aynı sürede ülkede 152 milyon çalışan* yılda 2.080 saatin üzerinde mesai yaptı.*
Neden ticari kurumları STK ruhuyla çalışan yapılara dönüştürerek devasa bir gücün açığa çıkmasını sağlamayalım?
Bize göre her kurum ürettiği ürün ve hizmetler üzerinden bir sosyal problemle mücadeleye adanabilir. Tüm ticari faaliyetlerini belirli bir amaca adayabilir.
Peki, nasıl?
Çok Açık!
Kurum tüm harcamalarını sahiplendiği sosyal problemle mücadele uğruna yaptığını, şirketin kârını kuruculara, yatırımcılara ya da üst düzey yöneticilere dağıtmadığını, süper lüks tüketime yönlenmediğini, yöneticilerine ve çalışanlarına anormal tutarlarda maaş/prim ödemediğini ve bir ortak mücadele kültürü inşa ettiğini yetkili bir Bağımsız Denetim firmasından alacağı "Güven Raporu" ve "PPact Testiyle" kamuya ilan edecek, böylece çalışanlarının, tedarikçilerinin, müşterilerinin ve tüm kamuoyunun kendisine olan güvenini ve sadakatini artıracaktır.
Önceliğinin amacı olduğunu herkese ispat edecektir.
Bu sayede dünya çapında trilyonlarca dolarlık ticari gelirin esasen fark yaratan ürün ve hizmetler üzerinden sosyal sorunlarla mücadeleye harcanması mümkün olabilir ve şirketlerin satış yapmak için kâr etmenin ötesinde dünyamızı iyileştirecek gerçek bir amacı olur.
Gelirlerin dağıtımı ile amaca odaklanma arasında nasıl bir ilişki var?
Şirkelerin "amaç odaklı" olmaları günümüzün yeni modası!
Şirketin vizyonu, misyonu ve amacı ile heyecan verici bir manifesto ortaya koymasının gelirleri de artıracağını keşfeden kapitalist aktörler maalesef şimdilerde bunu bir sömürü aracı olarak kullanmaya başladılar. 2022 yılındaki yatırımcı mektubunda "Bizler çevreci değil, kapitalistiz" diyen on trilyon dolarlık tekel BlackRock'ın CEO'su Larry Fink, şimdilerde de şirketlerinizi amaçlara odaklayın ve onları birer para makinesi olarak görmeyin diyor.
Markalaşmaya yönelik ilk ciddi adımların atıldığı 60’larda markalar satışlarını artırabilmek maksadıyla müşteri ve çalışanlarına aşk, güven, özgürlük, zeka gibi duyguları pazarlıyor, bunların yarattığı heyecanı da çekiçiliği ve satışları artırabilmek adına kullanıyordu. Bugün bunların yerini “dünyayı kurtarmaya” yönelik şiirsel amaçlar ve manifestolar aldı.
Peki, kaç kurum bu konuda samimi?
Bir kurum için samimiyetin en belirleyici göstergesi paradır. Kurumlarda para daima niyeti takip eder. Bir kurum parasını yönetici, kurucu ya da yatırımcıyı zengin etmek adına harcadıktan sonra paydaşlarına "Biz aslında sosyal amaçlara odaklanmış bir aileyiz" diyorsa; sömürüyordur. Manifesto ve amacın yeni düzende bir sömürü aracı haline dönüşmemesi için kurumun kurucu/yönetici ve yatırımcılarının bu konudaki söylemlerinin altını mutlaka kişisel gelirleri ve eylemleri ile de doldurmaları gerekir.
Bir amaca yürekten adandığımızı ispat edebilmemiz o amacı ilan etmemiz
kadar değerlidir.
Kurucu, yönetici ve yatırımcılar kurumlardan aldıkları gelirleri makul tutarlarsa kurumun tüm diğer paydaşlarına da ortak amaca odaklanma konusunda örnek olurlar.
Bu durumda çalışanlar da kurumun amacını kendi konfor alanlarının, hazlarının ve kişisel çıkarlarının önünde tutmaya motive olur. Zaman içerisinde kurumda kollektif bir mücadele kültürü oluşur. Bu kültür ve odak sayesinde kurum daha özgün ve inovatif ürünler geliştirebilir, amacını yaygınlaştırabilme motivasyonuyla ürün ve hizmetlerini daha makul bütçelerle erişebilir hale getirebilir ve böylece de daha fazla canlının hayatına dokunabilir. Sömürüden uzaklaşan bu sistemler yaşamı da sömürmeye kalkışmaz. Birinci öncelikleri hızlı büyüme olmayacağı için uygunsuz teklifleri kabul etmez, yolsuzluğa ve hukuksuzluğa daha az başvururlar. İşini en iyi yapma azminin büyümenin önüne geçtiği kurumlar çevre protokollerine uyma hususunda çok daha istekli davranır, amacın izinde ürettikleri ürünlerle hepimiz için en doğru standartları yakalayama içtenlikle odaklanabilirler.
İnsanın hazlarına olan düşkünlüğü onu kendi konfor alanına, sosyal amaçlarına olan odağı ise onu çevresinin çıkarlarına odaklar.
Şirketler hazlar yerine ortak amaçlara ve değerlere odaklanırsa yaşam da iyileşir.
Böylece kapitalizm özünde sosyal ideallere hizmet eden bir modele evrilebilir.
Şirketlerin karı hepimiz için daha adil bir sosyal çevreye, kalıcı çözümlere ve daha yaşanabilir bir dünyaya dönüşür.
Bu Harekete Katılmak İçin Yapmanız Gerekenler Çok Net:
PurposePact
Eylem Şeması
ADIM 1
Manifestonu İlan Et
Kurum olarak kurucularınızdan toplayacağınız geri bildirimlerin ışığında, kurumunuz için samimi bir sosyal varoluş amacı belirleyin ve uğruna mücadele edeceğiniz söz konusu sosyal davaya yönelik bir manifesto yazın.
Bu manifestoda öngördüğünüz ihtiyaca ve çözüme kısaca değinin.
Ürün ve hizmetleriniz ile belirlediğiniz sosyal problemle ne şekilde mücadele ettiğinizi detaylıca tanımlayın.
ADIM 2
Birlik Bilinci Yarat
Kurumunuzun manifestosu doğrultusunda samimi, etkin ve kollektif bir mücadele verebilmesi için çalışanları ve müşterileri ile güçlü bir birlik bilinci geliştirmesini sağlayın.
Bunun için;
1.) Kurum içerisindeki tüm çalışanlara yönelik açık ve kategorilendirilmiş bir maaş/prim tablosu hazırlayarak bunu web siteniz üzerinden kamuya ilan edin. En düşük ve en yüksek maaş/gelir (CEO/YK Başkanı) arasındaki fark yedi katı aşmasın. En üst seviye gelir ise (kişiye özel verilen avantajlar, primler ve bonuslar da dahil olarak) faaliyet gösterdiğiniz ülkedeki asgari ücretin 15 katını geçmesin. Şayet aktif görevdeyse şirket sahibi de emeği oranında üst düzey yönetici maaşına tabi olsun. Eğer kurucularınız artık şirkette görev almıyorlarsa onlara da maksimum olarak ülkedeki asgari ücretin on katı oranında sabit bir "emeklilik" aylığı bağlayın. Böylece kurucu ve üst düzey yöneticiler amaçlarına olan bağlılıklarını finansal olarak da ortaya koyarak tüm paydaşlarına ve kamuoyuna örnek olsunlar, maaşlar ülkenin gerçeklerinden kopmasın, gelirler arasında uçurumlar olmasın, tüm maaşlar sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için yeterli ancak servet edinemeyecek kadar da makul olsun.
2.) Temettü dağıtmayın ve süper lüks harcamalardan da kaçının. Tüm kârı manifestonuz uğruna harcayarak ürün ve hizmetlerinizi iyileştirin ve onların daha fazla insana ulaşmasını sağlayın. Böylece ekip olarak yarattığınız faydayı maksimize etmeye odaklanın.
3.) Kurum olarak tüm paydaşlarınızla birlikte amacınıza uygun ücretsiz etkinlikler düzenleyin. Konferanslar, aktiviteler ve toplantılar ile amacınıza yönelik bilinçlendirme faaliyetleri yürütün. Kanun yapıcılar, üniversiteler, belediyeler ve ilgili STK'lar ile yürüteceğiniz işbirlikleri ile kamuya katkıda bulunmaya çalışın, insanları amacınız doğrultusunda harekete geçirin ve seferberlik gücünüzü artırın.
4.) Yıllık bazda çalışanlarınıza ve tüm paydaşlarınıza anonim olarak uygulanacak olan "PPact Testi" ile kurumunuzda oluşan birlik bilincinin gücünü ölçün.
Böylece birbirinin gelirinden haberdar olan, adil ödemeler alan ve önceliğin manifesto olduğuna ikna olan çalışanlarınız, müşterileriniz ve tedarikçileriniz amacınıza yürekten adansın, etkiniz artsın.
ADIM 3
Samimiyetini İspat Et
Yetkili bir Bağımsız Denetim Firmasından yıllık bazda alacağınız "Güven Raporu" ile kurumunuzdaki tüm maaş ve ödemelerin PurposePact kriterlerine uygun şekilde ve kurum web sitesinden ilan edilmiş haliyle yapıldığını, kar payı dağıtımı yapılmadığını, PurposePact testinden kurum olarak seksen ve üzeri puan alındığını kamuya ilan edin.
Böylece PurposePact kriterlerine uygunluğunuzu kanıtlayın.